10 Şubat 2015 Salı

Sineklerin Tanrısı

William Golding'in Sineklerin Tanrısı hediye olarak geldi. Kitapla ilgili spoiler vermeden nasıl bir kitap olduğunu anlatmaya çalışacağım. Aslında Sineklerin Tanrısı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Zaten kitap, film ya da tiyatro gibi hikayesi olan sanat dallarını okumadan ya da izlemeden önce onlarla ilgili çok az bilgi edinmeye önem veriyorum, merak etmeyi seviyorum. İzledikten ya da okuduktan sonra ise artık onlarla ilgili ne kadar kaynak varsa bulup, öğrenmeye çalışırım. Benim izlenimlerimle bu konuda ehil kişilerin izlenimlerini karşılaştırıp ne kadarını yakalayıp yakalamadığımı gözlemlemeyi seviyorum. Sineklerin Tanrısı bu anlamda beni gerçekten de çok tatmin etti. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Yayınlarından. Bu baskının sonunda bir son söz kısmı var. Son Sözü tahmin edin kim yazmış: Mina Urgan. Zaten kitabın çevirisini de kendisi yapmış. Kitabı bitirdikten sonra son sözü okumak gerçekten de büyük bir zevkti. Mina Urgan 12 sayfa yazdığı son sözde, kitabı baştan sona tüm detaylarıyla özetlemiş, hatta yer yer kendi yorumlarına da rastlamak mümkün. Tam da aradığım izlenim paylaşımı işte böyle birşeydi. Kitap okumayı çok sevmeyen ama okumak isteyenler için kitabın yalnızca son sözü kitabı okumuş kadar hissetmelerine neden olabilir. Tabi burada William Goldwing'e haksızlık etmek istemem, çünkü koskaca kitabı okumakla yalnızca sonsözü okumak arasında dağlar kadar fark var. Sonuçta yazar detayları çok güzel anlattığı için kitabın içerisine çok rahat girebiliyorsunuz, ayrıca  gerçekten çok güzel betimlemeler var.
Şimdi gelelim kitabın konusuna. Kitap aslında benim tarzıma uzak bir kitap. Ben daha çok fantastik öğeler ya da orta çağ atmosferi seviyorum. Arada değişik kitaplar okumayı da seviyorum. Bu kitap da öyle bir kitap oldu. Sanırım kitapla ilgili çok net birşey söyleyebilirim. Kitap kesinlikle insan psikolojisini çok değişik bir açıdan, çok sert bir şekilde  irdeliyor. Ama kimseyi de incitmek istemediğinden kitabın zamanı çok ileriki bir yılda geçiyor. Yani yazar empati kurun ama bakın onların zamanı farklı bir zaman diyor aslında. Kitabın konusunu hemen bir kaç cümleyle açıklayacağım.Yaşları 6 ile 12 arasında değişen erkek çocuklarının savaştan kurtarılmak için bindirildikleri uçak, ıssız bir adaya düşüyor. Yetişkinlerden hiçbiri hayatta kalmıyor. Yalnızca çocuklar kurtuluyor. Konusu yalnızca bu kitabın. Tabi olaylar gelişiyor. Kitap bu şeklide başlıyor ve okuyanı oldukça fazla heyecanlandırıyor. Düştükleri ada oldukça verimli, su ve meyve oldukça bol. Ana karakterler aslında 3 kişi. Biri zekayı temsil eden Domuzcuk (ona bu lakabı takıyorlar ve adını hiç öğrenemiyoruz), diğer ikisi Ralph ve Jack. Ralph uygarlık ve demokrasi temsilcisi iken Jack ise faşist ve şiddet temsilcisi. Kitap, insan kişiliklerinin nasıl ortaya çıktığını ve nasıl manipüle edildiklerini çok güzel bir şekilde anlatıyor. Umarım çok fazla spoiler vermemişimdir:) Son olarak şunu da ekleyip  bitireceğim, elbetteki tek amaçları adadan kurtulmak olan çocuklar bunun için adada sürekli yanacak bir ateş yakma görevini üstleniyorlar, ancak bir süre sonra neyin daha önemli olduğunu unutabiliyorlar. Herkese iyi okumalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder